Çalışan Anne Sendromu
Anne olmak hemen her kadının arzu ettiği, planladığı ve merak ettiği bir roldür. Küçük bir kız çocuğuyken oyuncak bebeklerimize annelik etmekle, ilk annelik deneyimimiz başlar ve her kadın “ideal anne” olma arzusundadır. İdeal annelik hem toplumsal kurallarla belirlenmiş hem de kendi annemizle yaşadığımız deneyimlerimizin sonucunda oluşturduğumuz bir kavramdır. Diğer yandan “iyi anne” olmanın gerekleri konusunda birçok uzman görüşü mevcuttur. Tüm bu referanslar bize nasıl bir anne olmamız gerektiğini söyler.
Son yıllarda ülkemizde çalışan kadınların oranının artmış olması ve her geçen gün de artıyor olması; çalışan anne sayısının da artmasına neden olmuştur. Bu değişim, kadının hem iş hayatında başarılı olması, “ideal çalışan kadın” olması hem de evde “ideal anne” olması zorunluluğunu getirmektedir. Kadınların kendi zihinlerinde yarattıkları ideal anne modeli ile çalışmak ve çocuğu bir başkasına bırakmak zorunluluğu çelişkili duygulara neden olmaktadır. Bu konuda kadın hem kendi suçluluk duygularıyla baş etmek hem de çevresinden gelen ve çocuğuyla daha fazla ilgilenmesi gerektiğine ilişkin eleştirilerle baş etmek durumunda kalmaktadır. Bu çatışma da birçok kadının hem işyerinde hem de evde yeterince iyi hissetmemesine neden olmaktadır.
Oysa birçok kadın hem iş hayatında başarılı olmakta hem de mutlu ve doyumlu bir anne olmayı başarabilmektedir. Yani çalışan anne olmak yetersiz bir anne olmaya neden değildir.
Bu çelişkili duygularla baş edebilmek için öncelikle “mükemmel anne” olmak yanılgısından kurtulmak gerekir. Çünkü maddelerle belirlenmiş bir mükemmel annelik söz konusu değildir. Mükemmellik mümkün olmayacağı için bunun sonucunda hayal kırıklığı yaşamak da kaçınılmazdır. Her birey farklıdır; herkesin sevgisini gösterme şekli farklıdır. Bebekler öncelikle koşulsuz ve şefkatli bir sevgiye, ilgiye ve bakıma ihtiyaç duyarlar.
İlk bebeklik döneminde bebeğin anneye ihtiyacı çok yoğundur. Meme emmek, meme emerken annenin varlığını, şefkatini, kokusunu hissetmek bebeğin ihtiyaç duyduğu anneye bağlanma ve dış dünyayı huzurlu bir yer olarak hissedip güven duyma ihtiyacını karşılar. Bu nedenle de özellikle ilk 6 ay mümkün olduğunca annenin bebeği sık görmesi hatta temel bakımı kendisinin vermesi önerilir. İlk bir yıl da eğer mümkün ise biraz daha esnek saatlerde çalışmak ve hem bebek hem de anne için daha doyurucu olmaktadır. Bebekler ilk birkaç aydan itibaren belirli sürelerle anneden ayrı olmayı tolore edebilirler.
Zannedildiği gibi bebeğin uyanık olduğu tüm zamanlarda onunla temas halinde ve sürekli ilgilenerek bebeği ilgiye boğmak gerekmez. Örneğin; bebek uyandığında belli bir süre yatağında kendi başına oyalanabilir; odasındaki objeleri izler, yatağının içindeki çıngırakla ilgilenir. Biraz daha büyüdüğünde kendi başına da oyun oynayabilmesi, kendi kendiyle kalarak zaman zaman ufak yalnızlıklarda da huzurlu olabilmesi ve anneye olan bağımlılığından sağlıklı bir şekilde kurtulabilmesi için bu ufak ayrı kalmalar son derece önemlidir.
Bebeğin anne yerine geçecek yumuşak, sevecen ve sevgi dolu bir bakıcıya ihtiyacı vardır. Bu sağlanabilirse bebek anne ile geçirdiği zamanlarda da huzurlu ve keyifli olacaktır. Burada tek önemli prensip annenin evde olduğu zamanlarda mümkün olduğunca bebeğin ihtiyaçlarını kendisinin karşılaması ve kısa da olsa geçirilen zamanda annenin rahat ve huzurlu olmasıdır. Çünkü huzursuz ve yoğun suçluluk duyguları taşıyan bir anne bebekte de annenin beklentilerini karşılamaya yönelik bir baskı oluşmasına neden olacaktır. Bu baskı ise bebeğin anneye bağımlılığını artırarak, ayrışmasını ve psikolojik olarak büyümesini zorlaştıracaktır.
Anne olmak çocuğun her anında onunla birlikte olmayı ve sürekli paralel hareket etmeyi gerektirmez. Tam tersi çocuğun anneden ayrı ve bağımsız olarak hareket edebilmesi, kendi farklılığını ortaya koyabilmesi ve anneden gereken ilk temel duygusal besini aldıktan sonra kendi başına büyüyebilmesi gerekir.
Çocuğunu hayatının merkezine koyan ve bunun dışında hayattaki diğer alanları geri plana atan anneler hem kendileri yetersiz hissetmekte hem de çocuklarına annelik konusunda yanlış model olmaktadırlar. Çocuklar annelerinin sevgilerine de başarılarına da ihtiyaç duyarlar. İş hayatını çocukları için terk eden birçok kadın kendini değersiz hissetmekte bu da zaman zaman çocuğa kızgınlık yaşamasına neden olmaktadır. Bu durum da yine çocukla ilişkinin zarar görmesine dolayısıyla hem annenin hem de çocuğun mutsuz olmasına neden olmaktadır. Başarılı bir iş hayatını çocuk için terk etmek kadının çocuğa “iyi anne” olmak için çok fazla çaba göstermesine, dolayısıyla çocukta da: “Benden çok fazla şey bekleniyor.” hissi oluşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle iş hayatında başarılı olan ve işinden tatmin olan bir kadının çocuk için işi bırakması ne çocuğa ne de anneye yarar sağlamaktadır.
Çalışan bir kadın eve geldiğinde çocukla ilgilenmek dışında da bir şeyler yapmaya ihtiyaç duyar. Evle ilgili bazı işler, eşle ilgilenmek, kendi kişisel bakımı, kendi hobileri ve dinlenme zamanı… Tüm bunları hakkıyla tek başına yapabilmek bir yandan da çocukla ilgilenip onun ihtiyaçlarını karşılamak, isteklerini dinlemek, oyun oynamak, ders çalışmak, konuşmak, sevmek… Tek başına, güler yüzle ve eksiksiz yapılması mümkün olmayacak işler. Bu nedenle çalışan bir kadının özellikle ve öncelikle eşinden destek görmesi ve bu desteği talep etmesi son derece önemlidir. Hatta bu bebeğin doğumundan itibaren gereken bir destektir. Biraz daha geriye giderek hamilelik döneminde de bu desteğin önemli olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü mutlu bir anne olabilmek için önce mutlu bir kadın olmak gerekir. Mutlu bir bebek için mutlu bir anne baba gerekir. Bu üçgen ayrılmaz bir bütündür.
Mutluluk ise; hem işte hem evde hem de aile ile, çevre ile, eş ile olan ilişkide kısacası her alanda doyumu gerektirir. Çalışan bir kadının en önemli ihtiyacı zamandır. Kendisine ayıracağı zamanı artırabilmek adına bazı işler için bir yardımcı bulmak hayatı kolaylaştıracaktır. Bu nedenle temizlik, düzen, yemek gibi bazı ev işleri için bir yardımcı tutulması iyi olacaktır.
Birçok çalışan kadın evde her şeyin mükemmel olabilmesi için tüm işleri kendisinin halletmesi gerektiğine inanır ve yardımcı istemediğini söyler. Ancak kısıtlı zamanlarda bu işleri mükemmel şekilde halletmeye çalışmak ister istemez bir bıkkınlık, kızgınlık ve yorgunluk yaratacaktır ve bu nedenle işte de evde de gergin bir kadın portresi oluşabilir. Çocuklar annelerini mutlu, güler yüzlü ve huzurlu görmek isterler. Ancak bu durumda iyi hissederler. Bu nedenle annenin çocukla geçireceği kısıtlı zamanda keyifli olabilmesi için gereken düzenlemeleri yapması önemlidir.
Çocuğun gelişiyle aile içinde de ciddi bir değişim olur. Anne için de baba için de yeni bir sorumluluk alanı oluşur. Bu da karı koca arasındaki ilişkinin zorlanmasına, gerginliklere neden olabilir. Eşlerin bu değişimin yarattığı duyguları açıklıkla birbirleriyle konuşmaları, yapıcı öneriler getirmeleri ve her durumda birbirlerini desteklemeleri önemlidir. Çünkü “sen” ile başlayan kızgınlık cümleleri ilişkinin yıpranmasına çocuktan önce çok güzel giderken çocukla birlikte birçok şeyin bozulmasına neden olabilmektedir. Oysa bu dönem geçicidir, zordur ve bu zorluğun omuz omuza verilerek atlatılması gerekir. Bebeklik ve ilk çocukluk döneminde anne-babanın birbirini desteklemesi ve aile huzuruna önem vermesi çocuğun hem ergenlik döneminde hem de yaşamı boyunca mutlu bir birey olabilmesinin ön koşullarından biridir.
Çalışan annelerin en çok zorlandıkları konu işteyken evde olamamanın yarattığı kaygıyı yaşamak evdeyken de işte yeterli olamadığını yeterince işe odaklanamadığını düşünmektir. Bu da her iki ortamda da başarısızlığı getirir. Oysa işteyken evde her şeyin yolunda olduğunu düşünmek, çocuğun ihtiyaçlarının karşılanıyor olduğuna inanmak işte de huzurlu olmayı getirecektir. Böylece eve dönüş saati hem anne için hem de çocuk için keyifli bir kavuşma saati olacaktır. Çocuk da annesini daha az kaygıyla özleyecek ve birlikte geçirilen zaman hem anne hem de çocuk için doyurucu ve kaliteli olacaktır.
Uzman Pedagog Belgin Temur
Leave a Reply