Doğum tarihinize göre hesapladığınız yaş her zaman gerçek yaşınızı yansıtmayabilir. Peki gerçek yaşınızı nasıl hesaplayacaksınız?
Gerçek yaşınızdan daha genç ya da yaşlı biri olabilirsiniz. Kısacası biyolojik yaş önemli bir ayrıntı.
Eğer biyolojik yaşınızı merak ediyorsanız yapabileceğiniz kolay ve güvenli değerlendirmelerden biri “DENGE TESTİ”dir.
Bu test için neler yapmanız gerektiğine gelince…
Özeti şu:
Çıplak ayakla düz bir yüzeyde ayaklarınızı birleştirerek ayakta durun ve gözlerinizi kapatın. Sadece sağ ayağınızı 15 cm kadar yukarı kaldırın.
(Not: Eğer solaksanız sol ayağınızı tercih edin.)
Gözlerinizi açmadan ve ayağınızı yere koymadan dengenizi ne kadar koruyabildiğinizi “saniye” olarak belirleyin.
Değerlendirme için de aşağıdaki kutuyu kesip saklayın.
Denge testi nasıl yorumlanıyor?
4 saniye: 70 yaş
5 saniye: 65 yaş
7 saniye: 60 yaş
8 saniye: 55 yaş
9 saniye: 50 yaş
12 saniye: 45 yaş
16 saniye: 40 yaş
Not: Denge testini düzenli fiziksel aktiviteye başladıktan sonra en az 3 ay aralıklarla tekrarlayın ve bir ilerleme gösterip göstermediğinizi izleyin.
Trigliserid ve insülin: Çok önemli iki sağlık parametresi
Trigliserid ve insülin yüksekliğinin önemi son 10 yılda çok daha iyi anlaşıldı.
Bu ikilinin kilo probleminden damar sertliğine, kötü yaşlanmaya yol açan pek çok sorunun ana karar vericileri oldukları yine son 10 yılda net ve açık olarak gösterildi.
Zaten bu nedenle de yıllık sağlık taramalarına açlık trigliserid ve insülin tetkikleri de eklendi.
Açlık trigliserid seviyenizi 150’nin, açlık insülin seviyenizi 8’in altında tutmaya gayret edin.
Daha sağlıklı ve iyi yaşlanmak istiyorsanız trigliseridi 100’ün, insülini ise 5’in altına indirin.
Her ikisinin kontrolünün de en çok düzenli egzersiz yapmakla başarılabileceğini de bir kenara not edin.
Hastalık hastası mısınız
Bazı kişiler gazete veya dergide okuduğu her hastalığı, televizyonda izlediği her sağlık sorununu anında kendine de yakıştırıverir.
Neticede de “Acaba bende de var mı?” korkusuyla o doktor senin, bu doktor benim dolaşmaya başlar.
Bu durumda olanlara eskiden “hastalık hastası” tanımı konuyordu.
Şimdilerde adı değişti, sorun “sağlık anksiyetesi” olarak kabul edilmeye başlandı.
Sorunun bir suçlusu da biz sağlık yazarlarıyız. Bu sayfalarda dilimiz döndüğünce sizi sağlık sorunları hakkında aydınlatmaya çalışıyoruz.
Biz istesek de istemesek de içinizden bazılarının kafası karışıyor.
Ardından da sağlığınıza ilişkin endişeleriniz devreye giriveriyor.
Bunun bir nedeni de sağlıktaki bilgi patlaması. İyi mi oldu, kötü mü oldu? Bu aşırı bilgi yüklenme durumu faydalı mı, zararlı mı?
Doğru yanıtın ne olduğundan ben de emin değilim ama size tavsiyem şu:
Okuduğunuz, dinlediğiniz, izlediğiniz sağlığa ilişkin bilgilerin en az yarısı güvenli değil.
Bu bilgileri iyi bir filtreden geçirmeden sakın uygulamaya sokmayın.
Ve Mark Twain’in şu sözünü de aklınızdan asla çıkarmayın: “Sağlık kitaplarını okurken dikkatli olun. Baskı hatası yüzünden ölebilirsiniz!”
Para mı başarı mı ömrü uzatır
Çoğumuz muhtemelen şu şekilde düşünürüz: Paran varsa daha iyi sağlık bakımı alır, daha iyi koşullarda yaşar, daha iyi bir hayat sürer, neticede daha uzun yaşama şansı yakalarsınız. Peki, durum gerçekten böyle mi?
Uzmanların fikrine göre değil.
Araştırmalar da o uzmanları doğruluyor, iyi bir hayat ve uzun bir ömür daha çok paraya değil, daha çok başarıya odaklı olmakla bağlantılı gibi görünüyor.
Eğer daha uzun yaşamak istiyorsanız başarıya odaklanmalısınız diyenlerden biri de toplum bilimi uzmanı Prof. Michael Marmot.
Dr. Marmot’a göre; eğer daha uzun bir ömür sürmek istiyorsanız yaşadığınız toplum kesiminin zirvelerine tırmanmaya devam etmelisiniz.
Ona göre
40-64 yaş arasında toplumsal kümenin en üstünde değil de en altındaysanız ölme ihtimaliniz dört kat daha fazla!
Özeti şu:
Başarılı olduğunuzu düşünüyorsanız daha uzun yaşama şansınız var.
Ama bir şartla: Başarının sizin için ne anlama geldiğini doğru tanımlamanız koşuluyla.
Daha çok sosyalleşin
2018’in sağlık trendlerinden biri de “sosyalleşmek” olacak. Son 5 yılda yapılan çalışmalar daha sağlıklı ve uzun bir ömrün önemli belirleyicilerinden birinin “insan içine karışmak” olduğunu gösterdi.
Okul ve iş arkadaşlarıyla daha sık birlikte olmak, arkadaşlarla yemek yeme fırsatları yaratmak, akraba, eş, dost ziyaretlerini sıklaştırmak, belli bir sosyal kulübe üye olup toplumsal çalışmalarda görevler almak, kısacası “toplumsal ağın bir parçası haline gelmek” daha uzun ve sağlıklı yaşamın vazgeçilmezlerinden.
Örneğin ne kadar çok arkadaşınız varsa stresiniz o kadar az, neticede de bağışıklık sisteminiz o kadar güçlü, uyku problemleriniz o kadar seyrek oluyor.
Sosyalleşmenin bağışıklığı güçlendirici özelliği üzerinde ise özellikle duruluyor. Yalnızlığın, toplumsal soyutlanmanın, hele hele kendini toplumdan dışlanmış gibi hissetmenin en az sigara, yüksek tansiyon ve obezite kadar mühim bir risk faktörü olduğunun altı çiziliyor.
Direnç egzersizlerine ne zaman başlamalı?
Kısa bir zaman önce aynı soruyu ben de kendime sordum, daha doğrusu sormak zorunda hissettim. Nedeni de 60’lı yaşları çoktan deviren Milanolu bir mimar dostumda gördüğüm muhteşem değişim.
O dost eski bir kanser hastasıydı ve sürekli güçlendirme egzersizleri yapıyordu. Üstelik o egzersizlere de 60’lı yaşlarda başlamıştı.
Şimdilerde harika bir vücudu, fit bir yapısı vardı.
Egzersiz uzmanları da bu düşünceyi doğruluyor.
Ağırlık ve direnç çalışmalarına başlamak için de yaşın pek önemli olmadığının altını ısrarla çiziyorlar. Yeter ki kararı uygulamaya geçirmeden önce konunun uzmanı bir egzersiz hocasından danışmanlık alın.
Leave a Reply